Stoacılık

Bu yazıyı okuyunca “Ben Stoacı olacağım.” diyebilirsiniz. Ortamlarda Stoacı olmakla övünebilirsiniz, ben öyle yapıyorum.

Milattan önce 3. yüzyıl diyorum ya inanması zor değil mi? O dönem insanlar bunu nasıl kavramış da bugün bizler hala algılamakta güçlük çekiyoruz bu fikri?

Stoacılar basitçe doğallığı savunur. Doğadan gelen her şey kabuldür. Doğayla uyumlu yaşamaya “erdem” derler. Bilge kişiler yaşamlarının kontrolünü elinde tutar ve dış etkenlerle oradan oraya savrulmaz. Neden mi, çünkü doğadan gelene engel olamaz, müdahale edemezsiniz, deneyin bakalım değiştirmeyi. Ben bunu hep dindeki “tevekkül” kavramına benzetmişimdir. Özetle alabileceğin her türlü önlemi al, değiştirebileceğin şeyleri değiştir ancak elinde olmayan şeyler için kendini harap etme.

Epiktetos çok güzel bir örnekle açıklar bu durumu:

Deniz yolculuğuna çıkarken gemiyi, kaptanı ve mevsimi seçerim. Bu, benim işimdir. Yolda bir fırtına koparsa asla umursamam. Bu benim işim değildir. Kaptanı seçmek benim elimdedir, fırtınayla uğraşmaksa kaptanın elindedir. Bilgelik, bizim olanı ve olmayanı bilmek, ona göre davranmaktır.

Özgün bir örnek vermek gerekirse, sağlıklı beslenerek kendimizi hastalıklardan korumak ve uzun yaşamak için çabalayabiliriz, ama bir gün başka bir sebepten ölmez miyiz, peki bunu düşünerek yaşamanın bize bir faydası var mıdır?

Stoacılar evrensel bir eşitlikten yanadır, nitekim savunucuları arasında bir imparator olan Marcus Aurlius da vardır, bir köle olan Epictetos da. Ahlakı her zaman merkeze koymuşlardır. Ahlakı ve özgürlüğü kaybetmek pahasına dünyevi zevklere dadanmak yanlıştır.

Kıbrıslı Zenon’un dört ana erdemi işte şunlardır:

  1. Doğru seçme
  2. Sabırla katlanma
  3. Ölçülü olma
  4. Adaletle üleştirme

Benim en sevdiğim fikri ölçülülüktür. Öyle ki Stoacılar yaşamı ne sevmek ne de ondan nefret etmek gerektiğine inanır. Her düşünceye ölçülü yaklaşmak ve aşırılıktan kaçınmak yerinde olacaktır. Öyle paraymış, üstün başarılarmış fasa fisodur onlara göre. Çok haklısınız, düzen öyle bir düzen ki, mükemmele ulaşmak yaşama hedefimiz oldu, başarısızlık ya da aksilikler kabul edilemez ve hatta cezalandırılır bu dünyada. Günümüzde üzerimizdeki -tabiri caizse- hedef baskısı o kadar yoğun ki bakın hepimizde kaygı bozuklukları, takıntılı davranışlar, panik ataklar ve niceleri baş göstermeye başladı. Neyse sağlık konusu başka bir yazının konusu olsun. Fakat insanın doğasına aykırı bu davranışları başına beladır. Aşırı hırs, tutku, öfke, ayrımcılık, adaletsizlik, sahtekarlık, kıskançlık vb. insanın mutluluğuna ket vurur. Elbette hazlar insanlar için önemlidir, bunu inkar etmezler ancak bunlardan vazgeçebilmek de zor olmamalıdır.

Peki ya kim koydu bize bu hedefleri be kardeşim? İlle de zengin olmak, ille de üst düzey yönetici olmak, ille de en iyi arabaya binmek, ille de en lüks otellerde tatil yapmak, ille de evlenmek ve çocuk yapmak… Bunları beceremeyince de “vah yazık” olmak. Hiç önemi yok mudur gün içinde spor yapabilmenin, az eşyalı küçük odalı evlerde oturmanın, sıradan ama işlevsel kıyafetler giymenin, sağlıklı gıdalar tüketmenin, doğaya yönelmenin, ihtiyaç dışı tüketimden ve israftan uzaklaşmanın önemi? Bence bunlar üzerine düşünürsek birazcık felsefe yapmış oluruz ve belki de mutluluk, bilgelik, erdem ve ahlak kavramları ile koca ömrümüzü anlamlandırmak için büyük bir adım atmış oluruz.

Hayata bakış açınızı değiştirmeniz için bazı anekdotlar:

  • İnsanları üzen eşya ve olaylar değildir, onlar hakkında sahip oldukları düşüncelerdir. Epiktetos
  • Hiç kimsenin başına katlanamayacağı bir şey gelmez. Marcus Aurelius
  • Doğaya uygun yaşamak en yüce iyiye ulaşmaktır. Bu da bilge kişi tarafından gerçekleştirilir. Bilge kişi yaşamın dümeninde oturur. Seneca
  • Tutkulardan arınmış zihin güçlü bir kaledir, insanın sığınabileceği ve içindeyken hiçbir şekilde saldırıya uğramayacağı daha sağlam bir yer yoktur. Marcus Aurelius

1 Yorum

  1. […] sozturkk tarafındanNisan 5, 2023Mayıs 9, 2023BAŞLIKLAR Danaos Kızları Stoacılık […]

Yorumlar kapalı.